Allah doğal afetleri neden yarattı?

Soru Detayı

Allah doğal afetleri neden yarattı, hikmeti nedir, bunlar karşısında ne yapmalıyız?

Değerli kardeşimiz,

Allah hikmetsiz hiçbir şey yaratmaz. Doğal afetlerinde de elbette bir çok hikmeti vardır.

Genelde Ehlisünnet alimleri ve özellikle de Matüridî alimler bütün doğa olaylarının Allah’ın koyduğu kanunlar/sünnetullah çerçevesinde oluştuğunu ve bu tarz olayların Allah’ın ilim, irade ve kudret sıfatları dahilinde adetullah olarak meydana geldiğini vurgulamışlardır.

Sünnetullah ve adetullah neticesinde gerçekleşen olaylar karşısında insanın cüzî iradesi gereği tedbiri ve sorumluluğu ihmal etmemesi gerekir.

Nitekim İmam Matüridi’ye göre “İster doğrudan ilahî iradeye isterse insanın iradesine bağlı olsun, insanın başına gelen her bir musibet, olması gerektiği zaman ve yerdedir. Bu durumda insana düşen görev, kendi iradesinin sorumluluk alanını tespit ederek ödevlerini titizlikle yerine getirmesidir.” (1)

Afetler karşısında bir Müslümanın tutum ve davranışları ise, Allah’ın rahmetine sığınmak, sabırlı olmak, tevekkül etmek, istircada bulunmak, uygun tedbir almak ve pozitif olmak diye özetlemek mümkündür.

İnsanoğlu dünyada ebedi hayatına hazırlanacağı bir imtihan sürecindedir. İnsanın bilme ve irade etme özgürlüğü gibi kabiliyetlerine binaen muhatap olduğu bu süreç, aynı zamanda, ona anlamlı bir hayat sürdürme imkânı sunmaktadır. İnsan yaşadıklarını doğru değerlendirerek başına gelen hadiselerden ibret almalıdır.

Doğal afetlere maruz kaldığında da dersler çıkarmalı, sorumluluklarını hatırlamalı, maddi ve manevi alanda yapması gerekenlere yönelmelidir.

İnsan, bir arada yaşamanın gereği olarak başkaları tarafından yapılan hataların sonuçlarıyla da karşı karşıya kalabilir. Böyle bir durum karşısında sergilediği tavır biçiminden sorumludur.

Nitekim Yüce Allah Kuran-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır:

“Hanginizin daha iyi işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (2); “Her canlı ölümü tadacaktır. Sizi hem iyi hem de kötü durumlarla deneriz; sonunda bize döneceksiniz.” (3)

Dünya imtihanında başarılı olabilmenin yolu, afet ve musibetler karşısında serinkanlı tutum ve davranışlar sergilemekten geçer. Başına gelen sıkıntı ve ıstıraplara sabredip en güzel şekilde mücadele edenler, ahirette büyük bir mükâfata, ebedi bir huzur ve refaha kavuşacaktır.

Nitekim Kuran-ı Kerîm’de “Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir” (4) buyurulur.

Ancak musibetler karşısında sabretmek, hiçbir şey yapmadan sadece beklemek ve sıkıntılara çaresizce katlanmak değildir. Aksine sabırlı davranmak, başa gelen olay karşısında metanet göstermek ve isyana düşmeden olumsuz neticeleri gidermek için azim ve kararlılık göstermektir. Bu gibi durumlarda yapılacak en önemli ve öncelikli şey, afetlerden zarar gören insanların maddi ve manevi yaralarının sarılması ve acılarının hafifletilmesi için elden gelen bütün gayretin sarf edilmesidir.

Müslümanın başına gelen hadiseler karşısında metanet ve sabır göstermesi, ebedi nimetlere kavuşmasının da vesilesidir.

Nitekim Allah Resulü (asm) “Müminin durumu ne hoştur! Her hali kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Bir güzellik kendisine verildiğinde şükreder; bu onun için hayır olur; başına bir sıkıntı geldiğinde ise sabreder; bu da onun için hayır olur.” (5) buyurmuştur.

Yüce Allah’ın kullarına karşı rahmet ve merhameti sınırsızdır. Bu bakımdan Müslüman, başına gelen afet ve hastalık gibi zor ve sıkıntılı hadiselerin Allah’ın rahmetiyle karşılık bulacağını bilmelidir. Nitekim Allah Teala, Kuran-ı Kerîm’de çeşitli vesilelerle kullarını sınayacağını haber verirken, bu süreçleri Allah’a yönelerek sabır ve teslimiyetle karşılayanları şöyle müjdelemektedir:

“İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir” (6)

Aynı şekilde Hz. Peygamber, (asm), mümini inciten ve kendisine sıkıntı veren her hadisenin onun arınmasına ve ahiretteki derecesinin yükselmesine vesile olacağını haber vermiştir (7)

Allah Resulü (asm) ayrıca, afetlerde hayatını kaybeden müminlerin şehit hükmünde olduğunu müjdelemektedir. (8)

Bütün bunların yanında zor zamanlarda dua, niyaz ve yakarışlarla manevi duyguları güçlendirmek ve geleceğe dair umudu korumak büyük önem taşımaktadır.

Nitekim Yüce Rabbimiz, “Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki şüphesiz ben (onlara) yakınım, bana dua ettiğinde dua edenin dileğine karşılık veririm.” (9) buyurarak her durumda kullarını kendisine yönelmeye davet etmektedir. Zira dua insanı teskin ederek maneviyatını besler, zorluklar karşısında dayanıklılığını artırır ve onun Allah katındaki değerini yüceltir.

Sonuç olarak müminlere düşen görev, zor zamanları sabır ve metanetle karşılamak, dünyanın neresinde olursa olsun afet ve musibetlere maruz kalanlara yardım etmek için seferber olmak, afetlerin ortaya çıkardığı acıları azaltıp yaraları sarmaya gayret etmek ve bir daha bu tür afetlere maruz kalmamak için beşeri planda atılması gereken adımları atarak elden gelen her türlü tedbiri almaktır.

Kaynak:
1) Özdemir, “Mâtürîdî’nin Kötülük Problemine Yaklaşımı”, 423. Ayrıca bk. Özarslan, Günah Musibet İlişkisi Üzerine, 57-62. Afetler hakkında gerek bunların gerek iyilik ve güzelliklerin Allah’tan olduğu hakikatinin vurgulanarak Allah’ın kişiye uygun gördüğü her şeyin gönül hoşluğuyla kabullenilmesi, itiraz ve şikâyette bulunulmamasının temel bir ilke olarak kabul edildiği tasavvuf düşüncesindeki telakkiler için bk. Özarslan, Günah Musibet İlişkisi Üzerine, 63-68; Faruk Görgülü, “Musibetlere Bir Yaklaşım Biçimi Olarak İstirca Âyetine (Bakara Sûresi 156) Getirilen Bazı İşârî Yorumlar”, ULUM 6/Özel Sayı (2023), 79-112.
2) Mülk, 67/2.
3) Enbiyâ, 21/35.
4) Zümer, 39/10.
5) Müslim, Zühd, 64.
6) Bakara, 2/155.
7) Müslim, Birr, 52; Ebu Dâvûd, Cenâiz, 1.
8) Müslim, Birr, 52; Ebu Dâvûd, Cenâiz, 1.
9) Bakara, 2/186.

Selam ve dua ile…
Sorularla İslamiyet

Yorum gönder

You May Have Missed